"Dinler Tarihi disiplinin amacı ne olmalıdır?" ya da "Dinler Tarihi disiplini insan(lığ)a ne sağlar? Bu disiplin nasıl bir işlevi yerine getirir ya da getirmelidir?" Mircea Eliade'ın düşüncesinin temelini bu sorular oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Dinler Tarihi geçmişte olup biten hadiselerden bahseden tarihsel bir disiplinden ibaret değildir. Bilakis o insanı insan yapan temel yetilerden biri olan inanma olgusunun ve bunun üzerine insanın kendi varoluşunu içinde bulunduğu âlemi ve postmortem safhayı anlamlandırma çabasının çeşitli tezahürlerini gözler önüne seren bir disiplindir. Belki daha da önemlisi bu disiplin dinden ve dinî tecrübeden git gide uzaklaşan ve bunun neticesinde de bu anlam haznelerinden mahrum kalan modern insanın manevi bunalımlarına çare bulma imkânı sunmaktadır.
Dinler Tarihi disiplinini diğer tarihsel disiplinler gibi görmeyip onun ayrıcalıklı yönünü her zaman ön plana çıkaran Eliade'ın önemi bu disiplin üzerinde felsefi bir bakış oluşturmuş olmasıdır. Söz konusu olan şey olmuş olanları anlatmak ya da olanları oldukları şekliyle aktarmak değil bunları anlamak ve anlamlandırmaktır. Hermenötik yaklaşım bu kaygının bir meyvesidir.
Eliade örneği bize en nihayetinde metot meselesinin teknik bir mesele değil felsefi bir problem olduğunu gözler önüne sermekte ve bunun üzerinde bizleri de düşünmeye sevk etmektedir.