Kusurlarımız ve onları düzeltebilme çabalarımız hayatımızın büyük bir bölümünü oluşturuyor aslında. İnsanlık tarihindeki arayışların ve keşiflerin büyük çoğunluğu yine insan ve çevre kusurlarını gidermek için çıkılan yollarla dolu. Kalıtımsal hastalıklarımız bedensel işlev bozuklukları ve psikolojimizde yıkmaya çalıştığımız büyük duvarlar kendi kişisel savaşlarımızın ta kendisi!
Peki insan neslinin varmaya çalıştığı nokta kusursuzluk arayışı mı? Hücre yıkımını ve yaşlanmayı durdurduğumuz gün yeryüzüne geliş amacımızı tamamlamış mı olacağız sizce? Gezegen tarihi için çok kısa bir sürede mağara adamlarının ortalama ömrünü 35 yıldan 80 yıla çıkardık. Depremlerin ve fırtınaların üstesinden geldik. Yaptığımız gemilerle denizleri ve okyanusları keşif seyahatlerimiz için mükemmel bir şekilde kullandık. Hastalıklardan kurtulmak için aşılar ve ilaçlar geliştirdik. Bizi biz yapan bedensel özelliklerimizi saç rengimizi çene yapımızı ve hatta duygusal zaaflarımızı barındıran hücrelerimizi keşfettik sonra da onların içinde saklanan sırlarla dolu genlerimizi!
İçlerindeki dizilimlerle oynayabileceğimizi anladığımız gün zihin duvarlarımızdaki birçok tabu yıkıldı! Artık canlıları klonlayabiliyor ve genomlarındaki sıralamaları manipüle ederek embriyolara yeni kodlar verebiliyorduk. Bizi oluşturan protein ve aminoasitleri doğru kodlar ve dizilimlerle küçük canlılara ürettirebileceğimizi anladığımız an bir başka büyük duvarı daha yıkmış olduk! İhtiyacımız olan her şey mükemmel bir şifreleme ve sadece 4 harfle ortalama 20.687farklı dizilimle genlerimizin içine kodlanmıştı. Kusurlarımızın kaynağını artık bulmuştuk!
Peki onları düzeltmek yegâne görevimiz miydi? Koca bir yaşam boyunca üstesinden geldiğimiz sorunların yendiğimiz hastalıkların imza attığımız işlerin tanıştığımız kişilerin ortaya koyduğumuz sanat eserleri ve teknolojilerin hepsi o hatalı geni düzeltmek için değil miydi? Tüm yolculuğumuz ve evrimleşme sürecimiz bu kusurları kapatmak için var olmadı mı? Yüzlerce sebze türü içinden acı ve lezzetsiz olanları eleyip en tatlı ve sulu olanının tohumunu seçerek kusursuz patatesi bulana kadar tarım yapmadık mı? En mükemmel at ırkını en verimli sığır cinsini seçip yardımcılarımız olarak kullanmadık mı? İnsan nesli için de aynı tür arayışlara girmedik mi?
Kusurlarla yazılan bir tarihten kusursuzluk arayışına uzanan bir serüvene...
Bu kitap kendi kusurlarından kurtulmak için hınzır bir inatla yaşayan ve savaşan mücadeleci ruhlar için yazılmıştır