Doksanüç Harbi'nden bu yana Rumeli'den esen deli bir rüzgar milyonlarca Balkan Türkünü evlerinden yerlerinden edip saçıp savuruyor. Rumeli'den Esen Yel bu rüzgara kapılan Hanife ile Ahmet'in öyküsü. Ama bu öykü sadece Dobruca'da doğup büyüyen kaderleri İkinci Dünya Harbi'nin başında kesişip evlenen; Dobruca'nın savaşın daha başında el değiştirmesi üzerine bir gün kendilerini apansız Bulgarya'lı buluveren Bulgar faşizminin dehşetini ardından Alman ve Rus işgalini yaşayan savaş bitti kurtulduk derken komünizmin pençesine düşüverince ömür boyu onların hasretiyle yanmak pahasına bütün yakınlarını bütün sevdiklerini ve her şeylerini bırakıp çocuklarının geleceği için bir başlarına göç yoluna düşen gencecik iki insanın oradan oraya savrula savrula ta Almanya'ya kadar uzanan çileli yolculuklarının öyküsü değil; Rumeli'den Esen Yel onların öyküsü olmasının yanı sıra bir devrin ve özellikle İkinci Dünya Harbi sonrası Türkiye'sinin öyküsüdür.