Her yağmurdan önce şimşek çakmaz sevgili okurlarım. Bazen en kasvetli fırtınalar güneşli günlerde kopar...
Gareth Rowland kitaplara tutkuyla bağlı ama bir türlü başarıya ulaşamayan bir yazar.
Biricik dostunun varlığına ve ilgisine rağmen yalnız yaratıcılığına rağmen küskün hayata rağmen umutsuz...
Acısını içkiyle dindirmeye çalıştığı zamanlarda yaşamı gerçekliği ve yalnızlığı sorguluyor Gareth. Geçmişin mahzenlerine şimdinin çaresizliğine geleceğe karşı isteksizliğine saplanıp kalıyor. Derken tam da hayata katılmaya çalıştığı bir anda kendini öyle bir girdabın içinde buluyor ki şu soruyla yüzleşmesi kaçınılmaz oluyor: Mutluluğu ararken defalarca yenilmiş biri için ölüm anlamlı bir çözüm müdür? Yoksa bu hayatın anlamı Gareth'ın sandığından çok daha basit bir konsept midir?