Viyana'ya gidip iltica başvurusunda bulunmuş bir foto muhabiridir Mert. Hiç hesabında yokken bütün sevdiklerini işini gücünü bırakarak dilini bilmediği bir topluma katılır. Büyük bir şok içindedir. Onun kalbinde beyninde dış dünya ile kurduğu ilişkilerde gezinerek "dilin gurbeti"nin ne demek olduğunu iliklerimize kadar işleyen bir duygu aktarımıyla okuruz. Bir sığınmacının iç konuşmaları iniş çıkışları çelişkileri içe kapanmaları ilmek ilmek örülmüş bir kurguyla verilir ve yaşanan travmayı çok derinden hissederiz. İstanbul'da bıraktığı sevgilinin gelmeyeceği kesinleşince mecbur edildiği ıssızlığı ancak yeni bir aşka tutunarak aşabileceğini düşünmeye başlarsa da Mert kendini ikna etmesi kolay olmaz! Viyana'dan da geçip sonunda Karadeniz'e dökülen Tuna'nın sularını İstanbul Boğazı'na kadar akıtır; çünkü geride kalanlara ulaştırılmasını istediği fısıltılar bırakmaktadır o sulara...