On dokuzuncu yüzyıl Alman felsefesinin klasik anlatımları genellikle Kant'la başlar ve ondan sonraki filozofları Kant idealizmine verdikleri cevaplar ışığında değerlendirir. Kıta İdealizmi'nde Paul Redding Alman İdealizminin öyküsünün Leibniz'le başladığını savunmaktadır.
Redding Leibniz'in Newton'la uzay zaman ve Tanrı'nın doğası üzerine tartışmasını irdeleyerek başlar ve akabinde Leibniz'in kendine özgü idealizm karakterine Platoncu ve Aristotelesçi unsurları dahil etme biçimini vurgular. Redding Leibniz'in uzay ve zaman görüşlerine ilişkin düşüncelerinin nihayetinde Kant'ın "transendental" idealizm düşüncesini nasıl şekillendirdiğini gösterir. Üstelik Redding bir yanda Fichte Schelling ve Hegel
gibi Post-Kantçı idealistlerin öte yandaysa Schopenhauer ve Nietzsche gibi metafiziksel kuşkucuları kapsayan her iki kanadın nihai olarak Leibniz'den türetilmiş bir idealizm biçimiyle
boğuşmaya devam ettiklerini ileri sürer.
Kıta İdealizmi felsefe tarihinin en önemli felsefi hareketlerinden birinin yeni bir anlatımını sunmanın yanında Kıta ve Avrupa felsefesinin kökenlerine duru ve kıymetli bir giriş imkânı yaratır.