Yüceler yücesi Allah Fatıma ve yeni doğmuş oğlunu tam üç gün boyunca en yüce şerefle emzirmişti Kâbe'nin kollarında. Fatıma dördüncü gün Kâbe'nin önünde bekleşen kalabalığın şaşkın bakışları arasında kucağında yeni doğmuş oğluyla o mukaddes evden çıktı. Tarihin aşina olduğu bir an yeniden sahneleniyordu sanki farklı bir coğrafyanın farklı bir baharında. Hz. Meryem'in oğlu İsa ile İsrailoğulları karşısındaki silueti tekrar canlanmıştı Fatıma'nın Kâbe'den çıkışında. Aynı hayret yüklü bakışlar şimdi de Fatıma ve kollarında onurla taşıdığı oğlunun üzerinde geziniyordu.
Fatıma yaşadıklarının manevi doygunluğuyla başını kaldırdı ve mukaddes bir davetle evinin kapısını kendisine açan ve o ana kadar hissetmediği bir şerefle kendisine ikramda bulunan Rabbinin katına dikti gözlerini. Dile gelmemiş cümlelerle şükrünü arz etti o yüce dergâha. Daha sonra hayran bir gönülle seyretti beyaz bir kundağın içinde kollarında gülümseyen güneşin göz kamaştıran simasını. Kendisini karanlık bir gecenin eteklerine yansıyan taptaze bir şafak gibi hissetti. Kundağında gülümseyen oğlunu ise o taptaze şafağa ışık tutan ve karanlıkları parçalayan bütün kâinatı bir rahmet terennümüyle saran güneş.