"Prometheus Kafkaslar'ın tepesinde zincirlerin zıvanaların deli gömleklerinin parmaklıkların ve diğer zorlukların onu iyice uyuşturmaya başladığını hissedince duruşunu değiştirmek için sol tarafına doğru kalkıp sağ kolunu uzattı ve bir sonbahar gününde saat dört ile beş arasında Madeleine'den Opéra'ya giden bulvara indi."
Nobel ödüllü yazar André Gide'in sembolizm akımının etkisindeyken kaleme aldığı ve Türkçeye ilk defa çevrilen Prometheus Paris'teki bir restorana giren ateş tanrısının diğer mitolojik karakterlerle yaptığı tartışmaları her gün karaciğerini yiyen kartalıyla arasındaki çekişmeleri laflarını dinlemeyen insanlığa sitemini anlatıyor. Yaklaşık elli yıl sonra yazılmış Theseus ise Atina şehrini kurmasının ardından emekliye ayrılmış kahraman canavar avcısının maceralarını ve pişmanlıklarını kendi ağzından aktarıyor. Bu iki sıra dışı hikâye tadını tam anlamıyla çıkarabilmeniz için "Mitolojik İsimler Sözlüğü"yle birlikte sizlerle buluşuyor.