Dünyanın tam kalbinde bütün ulusların gözünün üzerinde olduğu hiçbir ülkenin sahip olamadığı güzellikleri içinde barındıran bir ülke varmış. Çok çok uzaklardaki bu ülkenin çok uzun yıllar iktidarda kalan bir cumhurbaşkanı varmış. Bu cumhurbaşkanı görevde kaldığı yıllar boyunca halkına en güzel şekilde hizmet ettiğine inanıyormuş. Bu cumhurbaşkanını ülkenin yarısından çoğu seviyormuş.
Bu arada yıllar gelip geçmiş. Ülke ona göre çağ atlamış. Ancak birçoğuna göre ülkede her şey eski tas eski hamammış. Ne işsizliğe ne de hayat pahalılığına çare bulunmuş. Ayrıca ülkede satılmayan tek bir kurum kalmamış. Ekonomi temelinden sarsılıyor döviz almış başını gidiyormuş. Zamlar bardaktan boşanan yağmur misali halkın üstüne yağmaya başlamış. Daha neler neler oluyormuş ülkede. Hiç kimse bu durum karşısında sesini çıkaramıyor herkes kuzu gibi her şeyi kabullenip yaşamaya devam ediyormuş.
***
Öyle bir an gelmiş ki bu cumhurbaşkanı büyük bir ihtirasa kapılmış. Son seçimden de açık ara zaferle ayrıldıktan sonra artık devlet başkanı olması gerektiğine iyice inanmış. O yalnızca bu ülkenin değil bütün dünyanın lideriymiş sanki. Üstün hitabet yeteneğiyle bu elbet mümkünmüş.
Son seçimi kazandığı günün gecesi parti binasındaki balkondan halkına yaptığı konuşma dillere destanmış. Hatta bu konuşmayı hala unutamıyormuş. Nasıl unutsun ki? Bu konuşma bir dönüm noktası olmuş kendisi için.