Dünya tam böyle üç yüz altmış beş kez döndü etrafımda. Gerçek şu ki bir başkasında kanayan yaraya pansuman yapıyormuşum aylarca. Tüm hikâyeler aynıymış tüm şiirler ve romanlar. Ben sevgiyi savunurken her gece kötülüğün yuvarladığı taşların altında kalmışım. O yüzden anlıyorum seni. Yaşamak için ne kadar yeterli olman gerektiğini düşündüğünü biliyorum. Yapbozun eksik parçasını geçmişe bakarak bulmaya çalıştığını yalnız olduğunu sandığını tüm doğa olaylarının kalbinde her gün var olmuşçasına hissettiğini biliyorum. İçinde kopan dalın her gece kalbine nasıl battığını gözümün önüne getirebiliyorum. İçindeki siyaha rağmen beyazı seçme çabana hayranım. Ama sende biliyorsun; bu çağda da gelecekte de savaş hep aynıydı. Ya gece gibi simsiyahtı insanlar ya da gündüz gibi beyaz. Ya da Sahir gibiydi tüm çocuklar. Masumdu günah bilmezdi karnının açlığından ya da sevgi beklediğindendi gece ağlaması.
Hadi gel bitir şu pansumanı. Gitsin elimdeki kan. Doysun yeryüzü açlığa. Bitsin bataklık. Ağlamasın kadın erkek; ağır poşet taşımasın artık. Geceleri masal dinlediği için gezdiği için dans ettiği için uyumasın insanlık. Farz et ki Sahir'im ben.
Uyut sev ve doyur beni.
Yoksa burası koskocaman bir Taş Devri.