Kadın kocasının ölümünden sonra papağanı ile yaşadı. Papağana neler öğretmedi. Günlerce kafesi karşısına aldı. Kocasının cümlelerini öğretti. Papağan o hale geldi ki kadın ne yapsa nasıl hareket etse kocasının bir cümlesini tekrar ediyordu. Böylece seneler geçti. Dul kadın fena vaziyetlere düştü.
Kar bir günde camları örttü. Kadın da şaşırdı papağan da... Hele papağan kafesinde fırdolayı dönüp güneşi arıyordu. Aradı taradı fakat neye yarar ki güneş yüzünü göstermedi. Papağan üşüdükçe üşüyordu. Tüyleri dikti. Kadın soğuktan büzüldü. Papağan gene sözlerini söyledi: "Karıcığım" dedi. "Yahu" dedi. Dedi... Dedi... Kadının soğuktan çeneleri birbirine çarpıyordu. Nihayet bir gün kadın titreye titreye bumburuşuk bir hal aldı. Artık kadın başını kaldıramıyordu; yüzünü papağana çevirdi ondan ümit ve şifa bekliyordu. Bekliyordu ki papağan ona emretsin. Kocasının sesi onu gergin bir yay haline koyardı. Kesik kesik öksüre öksüre papağana seslendi:
Bey... Bey...
Papağan kanatları düşük gagası aşağı doğru kadına baktı ve nezleli bir sesle:
Allah rahatlık versin Hanım dedi ve pat diye tünekten aşağı düştü.
Kadın:
Yavrum yavrum diye inledi inledi. Olduğu yerden kalkamadı.
Ertesi gün kadını evde ölü buldular.