Ehli bilir ki tasavvuf geleneğimizde sufi nefs mertebelerinde ilerledikçe hayret denizine daldı. Hayret aynı zamanda sufinin Hakk karşısındaki sessizliği edebi yani hiçliği idi. Sufi ve filozofun tek bildiği hiçbir şey bilmediği idi. Belki de onları avamdan ayıran bu hayret yetileri idi. Hayret edebilmek insanın gerçek tekâmülü için şarttı. Burası âlemdeki zerreyi zerredeki âlemi keşfetmek hayran olmak hayret etmek makamıydı.
Kim ki hayrete daldı
Nura müstağrak oldu.
Hacı Bayram-ı Veli
Yine ehline malumdur ki kadim zamanlardan beri temele aklı koyan felsefe yanında gönlü merkez edinen tasavvuf hayreti görmezden gelemedi.
Bilgi aşığı filozof dünyaya gözünü açtı merak etti hayret etti ve sonunda özgün düşüncesini üretti. Hayret filozofun felsefi sorunlar (aporia) karşısında bilmediğini bilme halidir. Tevazu tutku ve hayranlıkla konusuna nazar etmesidir. Felsefenin hem başı hem sonu hayrettir bilme arzusunu hiç kaybetmemektir.
Şimdi olduğu gibi başlangıçta da insanları felsefe yapmaya iten şey hayret olmuştur. Onlar başlangıçta açık güçlükler karşısında hayrete düşmüşlerdir.
Aristoteles