İnsanın kaç ölümü olur? Bir beş yirmi... Olası bütün hayatlarının ölümlerini bir ölümde mi yaşar? "Yaşar" mı dedik pardon. Ölüm yaşanmaz. Ölüm ancak ölerek bilinir. Yani bilinmez... Yine de tahmin edilemez mi? Olsa olsa bir yazarın işidir olası hayatların olası ölümlerini kurgulamak. Bir lunapark trenine ters binmek bir anda omuzlarından sertçe geriye çekilmek başının arkasına vurulup ağzındaki paslı demir tadının ne olduğunu düşünerek kaybolmak otomatik ışığın bir anda sönmesi bomboş bir defteri usulca kapatmak ellerdeki mor benlerin kalbe kadar yayılması yere düşen bir telefon ahizesi biradan son bir yudum ya da kör edici sarı bir spot ışığının yüzümüzde patlaması... Bunların hepsi ölüm değil mi?
Ölüm nedir ki?
Özgür Akarsu "Kapıyorum gözlerimi..." diye biten öyküsünü "Açıyorum gözlerimi..." cümlesiyle başlayan yeni bir öyküye bağlarken birbirini hiç durmaksızın kovalayan ölüm ve yaşama göz kırpıyor. Kitabını ölüm kadar yaşama dair öykülerle de ustalıkla yoğururken gözlerini yeni bir güne hayata sonuna kadar açmaktan yana.
"Açıyorum Gözlerimi" doğmaktan başka nedir ki?