Eski bir kâbusuma düşmek gibi bu. Uyanmak için çırpınıyorum ama uyanamıyorum. Acılar ağır çekim olur mu? Oluyormuş.
Etrafımdaki kalabalık bir var bir yok. Yağmur yağıyor sanırım yoksa bir insanın bu kadar gözyaşı olamaz. Göğe doğru haykırdıklarım fiziksel acı olarak yağıyor sanki. Ellerimle kulaklarımı kapayıp kendi çığlıklarımı duymamaya çalışıyorum.
Yerde yatan adam benim kardeşim. Tüm ömrüm. Silah arkadaşım. Alnına düşen kıvırcık saçlarını çekiyorum kenara. Dudağında bir tebessüm arıyorum yok. Alnında bir kurşun izi gözleri açık buz gibi yatıyor önümde.
Ali'ye dönüyorum çaresizce. Saçlarımı yolmayayım kendime zarar vermeyeyim diye bana sarılan Ali'ye. On üç yıldır sevmekten beklemekten vazgeçmediğim adama.
Ali ne olur emret uyansın. Bir şey yap durma öyle. O benim kardeşim sahip olduğu tek aile benim.
Onun dizini sıyıran kurşun bana saplandı bir kere. Aynı kurşunun yaraladığı insanlarız biz vedalaşmak kolay değil hatta mümkün değil. Bir gözyaşı seli daha yanaklarımı dövüyor yüzümde bıraktığım tırnak izlerini yakıyor gözyaşı. Bir kol sarılıyor bana görmesem de biliyorum Ali. Nefes alıp verişinden omzuma boynuma damlayan yaşlardan anlıyorum ki o da ağlıyor. Gitti Ömer'im kuzum kardeşim. Uğruna can verdiği bayrağa sarılarak gitti. Yattığın yerler incitmesin kardeşim.