"Canım ablacığım haberin geldiği an mahallemizde bir sevinç rüzgârı esti adeta. Gülmeyen yüzler güldü. Evet ablacığım sen gittikten sonra nedense seni hatırlarken hep ağlar oldum. Evet nedense hep ağlıyordum. Neden? Niçin bilmiyorum ama ağlıyordum. Hele şu son gidişin var ya beni mahvetti. Haber vermeyişin beni öldürüyordu. Niçin? Niçin haber gelmiyordu? Yoksa bizi unutmuş muydun? Hayır hayır bu olamazdı. O hâlde başına bir iş mi geldi? Allah korusun! Evet bazen de sanki karşımdaymışsın gibi küsüyordum sana ama bu uzun sürmüyordu.
Ah! Ablacığım bilemezsin nasıl özlediğimi! Onu ancak Allah bilir. Keşke şu an yanımda olsan da sana doyasıya sarılsam yanından hiç ayrılmasam. Ah! Ablacığım seni yalnız bıraktığım günlere çok acıyorum. Ne olurdu sanki hep seninle olsaydım seninle birlikte kalsaydım.
"Ama çok geç artık. Geçti o günler." diyeceksin ama her an gözümün önündesin unutamıyorum seni. Orada yalnız ve masum yaşayışını..."
Bu kitap 28 Şubat yasak ve zulümlerine tarihî tanıklığını yapmak adına bu aziz topraklarda yaşanan başörtüsü zulmünü anlatmak için yazıldı. Henüz hiçbir şey yeterince yazılıp çizilmedi bu konuda... Unutulmaya ve yok sayılmaya devam edilse de gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyları vardır. "Zulme rıza göstermek dilsiz şeytan olmaktır!" ihtanna muhatap olmamak adına zalimlere bir serzeniş olarak da görülebilir.