Acaba Üstat çölde kuruyan dudaklara su yetiştirme vazifesini üstlenmeseydi ne olurdu?
Baskıya zulme tehdide zorluklara karşı direnme görevini tek başına üzerine almasaydı bugün nasıl bir Türkiye' de
yaşardık?
Onlarca yüzlerce binlerce hatta milyonlarca yüreğin birlikte taşıdığı heyecanları umutları düşünceyi tek
başına bir kalp geçmişin tozlu raflarından hikmet devşiren bir bilgeydi o...
Kader onu sık sık sanatının dışında işlerle uğraşmaya zorladığı için dünya edebiyatının dehasından mahrum kaldığı
büyük bir sanatkardı...
Tasalıydı her şeyden önce... Dertliydi...
Yüzlerce konferans vermiş yüzbinlerce gence seslenmiş yüreklerini davanın sorumluluğunu yüklemeye çalışmıştı.
Ferah olmalıydı hâlbuki kafası kalbi.
Lakin bir tek ferdin bile aradan kaybolacağı mesajlarını almamış olacağı korkusu yüreğini burkuyordu.
"Acelesi olan adam." diyorlardı ona... Doğruydu...
Bir an önce ülke kadrolarına nitelikli imanlı bilinçli genç nüfusun yetişmesi için acele ediyordu o.
Belki o kadar yaşamayacak gözleri görmeyecekti yetiştirdiği gençlerin ülke kalkınmasında nasıl roller üstlendiğini.
Ama duası yeterdi o gençlerin. Belki de bu dualar onun cennete girmesine vesile olacaktı kim bilir.
Keşke Üstad'ın yaşamı başta olmak üzere cumhuriyet dönemi yaşananlar bir film senaryosu olarak sinemaya aktarılabilse
de bugünün gençliği o günleri seyretseydi ne iyi olurdu...