20. yüzyılda sömürge yarışına dâhil olan İtalya Osmanlı'nın Kuzey Afrika'daki son toprağı olan Trablusgarp'a gözünü dikmişti. İtalya 1911 yılında Trablusgarp'ın kendisine verilmesine dair Bâb-ı Âlî'ye verdiği ültimatomdan olumsuz cevap alınca aynı yıl Osmanlı Devleti'ne harp ilan etti. Trablusgarp'ın pây-ı taht İstanbul'a uzaklığı Mısır'ın İngiliz işgâli altında olması ve Osmanlı'nın deniz gücünden mahrum olması Afrika'daki son vatan toprağının savunulmasını zorlaştıran hususlardı. Bu zorlu şartlara rağmen başta Kurmay Binbaşı Enver Bey Kuşçubaşı Eşref Bey Mümtaz Bey Kurmay Binbaşı Mustafa Kemâl Bey ve Ali Fethi Bey Beyler olmak üzere birçok İttihat ve Terakkî Cemiyeti mensubu subay gizlice Trablusgarp'a gidip İtalyanlara karşı yerli halkı teşkilâtlandırırlar. Bunun neticesinde başta Senûsîler olmak üzere yerli Arap milisler bir avuç Osmanlı subayı ile birlikte İtalyanlara karşı vatanlarını kahramanca savunmuş ve İtalyan kuvvetlerini kıyıya hapsetmişlerdir. Bu harpte yerli milis kuvvetlerini teşkilâtlandırıp onlarla beraber İtalyanlara karşı çarpışan subaylardan biri de İttihat ve Terakkî mensûbu Bahriye Yüzbaşısı Muhyiddin Hasan Beydir. Muhyiddîn Hasan Bey tarafından yazılan Muharebe Mektupları adlı eser bu askerin Trablusgarp'a dair gözlemleri ve hâtıraları ile Tercümân-ı Hakîkat gazetesine yazdığı mektuplardan oluşmaktadır.
Eser on dört başlıktan müteşekkildir. Yazar eserinde İtalyanları yerli halkı bu halkla yaşadığı dikkat çeken hâtıralarını meydana gelen muhârebeleri kalemi ve üslûbunun güçlü olması sebebiyle başarılı bir şekilde tasvir eder. Bilhassa Cebel-i Ahdar bölgesini tasvir ederken şâirâne bir üslûp kullanır. İtalyanları korkak olarak addedip onlarla alay eder. Yerli halkın hayat tarzı hakkında bilgi vermeyi ve kahramanca çarpışan milislere duyduğu hayranlığı da açıkça belirtmeyi göz ardı etmez. Satır aralarında Kurmay Binbaşı Enver Bey'den övgüyle bahsedip ona duyduğu muhabbeti gizleyemez. Bununla beraber Trablusgarp'ın ve yerli halkın ihmâl edildiğini söyleyerek özeleştiride bulunmayı ihmâl etmez. Herhâlde Bahriyeli olması sebebiyle donanmanın olmamasından ve sabık padişah Abdülhamid'den yakınır. Bölgede bulunan tarihî eserleri de bizzat tetkik edip bu eserler hakkında okuyucularını haberdar eder.
Fotoğrafların eşlik ettiği bu eser öncelikle Osmanlı Afrikası'na ve bilhassa Libya çalışmalarına katkı sunacak ve okurlarımızın da yakın tarihimiz hakkında daha ayrıntılı bilgiler edinmelerini sağlayacaktır.