"Hazlar göklerde bir imparatorluksa bizler ufak çimleriz. Fillere ezilmeden sulak bir yaşantıdır tüm beklentimiz. Ve sanırım basitliğimiz ve güzelliğimiz de buradan gelir..."
"Kasaya aldıklarımı ödemeye gittim. Kasiyer robotik hareketlerle aldıklarımı barkod okuyucudan geçirdi. Ne bir "Merhaba" ne bir "İyi günler". O an anladım kaybettiğimizin sadece ekonomik bağımsızlığımız olmadığını. İnsanın hamurundan esasından özünden de bir şeyler kopup gitmişti. Buna çok bozulmuştum ama o an üstünde durmadım. Belli ki etkisi dört duvar arasında çıkacaktı. Bir de herkes sanki ölümüne yalnızdı bu sıralar. Anne baba ve çocuk tedavülden kalkmıştı. Varsa yoksa otuzlu yaşlarında ellilerinde gibi gösteren veya zaten ellilerinde olan yılgın insanlar dolmuştu ortalığa. İnsanlığa Türkiye'de elli yaş standardı gelmişti. Eskiden marketten mahalleme doğru yürürken her bir adımımda fark ettiğim hayhuydan eser yoktu. En çok da bu hareketsizlik bu bekleyiş insanların bu ölmeden sahip olduğu ölüm sessizlikleri canımı sıkıyordu. Ve tüm gücümle mahalleyi inletircesine nara attım: "Alesta tramola! Alesta tramola! Alesta tramola!" Arkamdan bir ses:
- O Kaptan Cousteau hoş geldin. At bir şarap parası da yelkenim rüzgâr dolsun."