Kırım Tatarlarının kaderi bulundukları coğrafyanın stratejik önemi ile doğrudan ilişkilidir. Bu coğrafyada tarihin ilk dönemlerinden itibaren mevcut olan toplumsal hareketlilik daimî olarak süregelen güç çatışmalarına sahne olmuştur. 1475 tarihinden itibaren Osmanlı Devleti'nin himayesinde olan Kırım 1783 tarihinde Rus Çarlığı tarafından işgal edilmiştir. I. Dünya Savaşı'nda dengeler değişmiş bölgede beklenmeyen bir güç ortaya çıkmıştır. Rus Çarlığı'nın yıkılması ile devam eden süre esnasında Kırım Almanlar tarafından 21.04.1918-16.11.1918 tarihleri arasında işgal edilmiştir. Bu süre içinde Kırım Tatarları bağımsızlıklarını kazanmak ümidi ile Rusya ve Ukrayna'ya karşı mücadele ettikleri gibi Almanya ve Osmanlı Devleti'nden yardım beklemişlerdir. Savaşın İttifak Devletlerinin aleyhine sonuçlanması ile Kırım Tatarlarının bağımsızlık ümitleri bu dönem için sona ermiştir. 1921-1941 yılları arasında Sovyet baskısı altında mücadele veren Kırım Tatarları için II. Dünya Savaşı yılları çok daha çetin ve uzun mücadelelerin verildiği bir dönem olmuştur. Bölgedeki Alman işgali ikinci kez (1941-1944) Kırım Tatarlarına umut olmuş bağımsızlık yolunda Almanlardan yardım almak amacı ile çareler aramışlardır. Tıpkı I. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi II. Dünya Savaşı'nda da Almanların temel gayesi Kırım'a bağımsızlık vermek olmamıştır. Savaşın getirdiği koşullara göre hareket etmişler ve Kırım Tatarlarını kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalışmışlardır. II. Dünya Savaşı esnasındaki Alman işgali Kırım Tatarlarının kaderlerini doğrudan etkilemiş Sovyetlere karşı Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesi ile Kırım Tatarları yurtlarından sürgün edilmişlerdir.
"Nazi Kırımı: Kırım Tatarları 1941-1944" başlıklı bu eser Alman arşiv belgeleri ışığında hazırlanan ve Kırım'da Alman işgal politikalarının çok yönlü olarak değerlendirildiği bir çalışmadır. Kırım Tatarlarının günümüze uzanan mücadelesinin o günlerden kalan bir sürecin sonucu olduğu malumdur. Bu çalışma ile Kırım Tatarlarının iki ateş arasında kaldıkları döneme dair pek çok yeni bilgi ve belge gün yüzüne çıkmış olmakla birlikte ortaya konulan sonuçların bundan sonraki araştırmalar için yol gösterici olması beklenmektedir.