Dünya bir süredir çocukluk etrafında dönmektedir. Eski dünya insanın suretini yetişkinin temsilinde seyrederken kabaca 1800'lerden beridir hiçbirimiz içimizdeki çocuğa kayıtsız kalamamaktayız. Dinmeyen bir ses bizi geçmişimize çağırmakta ve bu çağrının mekanında oyunun kuralları yeniden belirlenmektedir. Yaşamın ilk dönemlerinin böylesine önem kazanması en başta öğrenme süreçlerinin pedagojikleşmesine sebep olmuştur. Artık çocukluk yetişkinlik üzerinden anlaşılmamakta aksine yetişkin anlamını çocuklukla ilgili bilimlerin\söylemlerin içeriğinde bulmaktadır. Buna paralel olarak anne-baba olmanın anlamı ve onların rolleri ile öğretmenin kimliği ve öğrenme ortamının biçimi radikal bir şekilde değişmiş ve yeniden yapılanmıştır. Uzun sayılabilecek bir zamandır yaşanmakta olan dönüşüme rağmen tartışmalar önemini hala korumaktadır; özellikle interdisipliner çalışmalara belki de her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Çalışma hem didaktik bir bakış açısını korumaktadır hem de sorunsalları tartışmaya açmaktadır. Böylece ilgili kişilerin öğrenme süreçlerine katkı sunulmakta ama bu bir kesinlik idealinde değil başka ihtimallerin her zaman gündemde olduğu bir düzlemde gerçekleştirilmektedir.