Adana Vilâyeti Mondros Mütarekesi'ni takiben Britanya ve Fransa kuvvetlerince ivedilikle işgal edilmiş ve bu işgalin tetiklediği direniş en erken bir tarihte (1919 yılının ilk aylarında) başlamıştır. Bu yüzden "ilk kurşun"un atılışı da haklı olarak yine bu bölgeye izafe edilir. Suriye işgalini Kilikya'yı işgal hevesiyle birleştiren Fransa giderek genişleyen bu direniş karşısında bocalamış ve ne kadar kuvvet yığarsa yığsın bu mücadele ile başedemeyeceğini anlaması neredeyse iki yıl almıştır. Bu mücadele sürecinde giderek gelişen askerî çıkmaz Fransız siyasetinin merkezine oturmuş ve işgalde ısrar eden Clamenceau hükûmetinin yıkılmasına neden olarak Milli Mücadele'nin kapanan ilk cephesinin Adana olmasını sağlamıştır.
Adana ve çevresinin gelişen işgale karşı sıcak çatışmayla yüz yüze kalan ve kendi içinden direniş örgütleyerek savaşan iki bölgeden biri olduğu görülür. Batı Anadolu gibi Adana ve (Maraş ve Antep dahil olmak üzere) geniş anlamıyla Kilikya yurdun savaşın acılarını bizzat yaşamış ve işgalin yarattığı bütün sorunlarla yüzleşmiş ikinci mıntıkasıdır. Bu yüzden öncelikle buradaki savaşın bitirilmesi Ankara Hükûmeti'nin başlıca meselesi haline gelmiştir. Zira bu sayede batıdaki savaşın zaferle sonuçlanması sağlanabilecekti. Fransa ile buradaki savaşı bitiren Ankara Antlaşması (20 Ekim 1921) hem Adana Milli Mücadelesi'nin zaferini ilân etmiş hem de Ankara Hükûmeti'nin ilk diplomatik başarısı olarak Fransa gibi büyük bir müstevliyi savaş dışı bırakmasını mümkün kılmıştı. Ankara Hükûmeti örnek bir Kuvây-ı Milliye örgütlenmesi deneyimini de burada kazanmış ve Ankara'nın liderliğini burada geliştirdiği sevk ve idare yeteneğiyle kanıtlamıştır.
Bu bakımdan Adana Milli Mücadelesi İstiklâl Harbi içinde herhangi bir cephe değil hem diplomatik hem de askerî açıdan en önemli mücadele alanlarından biridir. Bu kitap bu deneyimin önemli ve özgün yönlerini ele alan bir çalışma olarak Adana'nın kurtuluşunun yüzüncü yılı münasebetiyle kaleme alınmıştır.