Ailece iftara çağrıldığımız olurdu bu on bir ayın sultanında. Bazen de babam evimize arkadaşlarını çağırırdı. Uzak yakın akrabalarımız komşularımız gelirdi iftara.
Gelenler arasında yurt ve okul talebelerine yardım derneğinden tanımadığım insanlar da olurdu. Bana göre bunlar hocaya pek benzemezlerdi. Bunlar daha çok takım elbise giyen sakalsız az bıyıklı insanlardı. Neredeyse hepsi beyaz tenliydi. Klormatik gözlükleri vardı çoğunun. Bir de takkeleri... Bu takke çoğu zaman mavi olurdu. Kimi zaman bu takkeler yarım daire şeklinde kimi zamanda yarı sert kalıp tarzındaydı. Tepesinde ise iplikten bir file vardır.
*
Aradan bu kadar sene geçmesine rağmen hiç ama hiç unutmuyorum evimize gelen bir hocayı. Hasan Hoca'ydı adı. Aşırı kiloluydu. Karnı kafası boynu kocamandı. Ellerinin üstü şişti. Üstündeki derin yaralar da hemen dikkatimi çekmişti. Yürürken zorlanıyordu aynı zamanda.
Önce akşam namazını kılıp ardından sofraya geçmiştik. Kadınlar ayrı erkekler ayrı sofradaydı. Sofra demişken şunu da hatırlatayım. Annem bugün için epey uğraşmıştı.
Komşu kadınlardan bile yardım istediğini hatırlıyorum. Böyle olunca ortaya mükemmel bir sofra çıkmıştı.