Ah annem!..
Biz çocukken kendisi anlatırdı.
Babam Bayburt'un Maden nahiyesinde karakolda jandarma onbaşısı. Annem Gökçepınar köyünde annesi Hanım Pullu'nun boylu boslu güzellikleri dillere destan dört kızından biriymiş.
Hüsniye Fikriye Zikriye Hatice isimli dört kız kardeş Ahmet ve Fikri isimli iki de erkek kardeş ile birlikte yaşarlarmış.
Babaları küçükken ölmüş.
Hanım Pullu çocuklarına hem annelik hem de babalık yapmış.
Babam at üzerinde köylere nizam veren devletin jandarmasıymış. Gücü kuvveti boyu bosu yerinde yürüdü mü yol yakışır konuştu mu söz yakışır taşı sıksa suyunu çıkarır bir delikanlıymış.
Komutanı babamı pek severmiş. "Ali dermiş gel tezkere bırak. Sana Pullu'nun kızlarından birini alalım çoluk çocuğa karış." Babam çok sevdiği askerliği sıla hasretine değişmemiş.
Tezkere bırakmamış ama Hanım Pullu'nun dört kızından en güzeline Fikriye'ye (!) abayı yakmış.
Babamın deyişiyle "Atın terkisine attığı gibi Çorum'un Kuşsaray köyüne gelin getirmiş.".
Annem babam ile Bayburt'ta evlendiğinde 17 yaşındaymış. Çorum'a Bayburt'tan gelin geldiğinde evliliği oyun zannedermiş. Çocuk aklıyla "Amann sıkılırsam anamın evine geri dönerim." diye düşünürmüş.
Heyhat!..
Evlilik oyun değil ki. Geliş var da dönüş yok. Yoksulluk ve hayatın acımasız yüzü sıkılacak ne bir zaman ne de sıla hasreti bırakmış.
Hayatın akışına kendini bırakmış.
Nasıl ve ne zaman hamile kaldığını bile bilemeden on çocuk doğurmuş.
İlk çocuğunu Yenice köyünde diğer dört çocuğunu ise sırası ile Kuşsaray köyünün aile mezarlığında toprağa vermiş.