İnsanlar doğdukları günden itibaren ağlamaya ve gülmeye alışkın varlıklardır. Herkes bilir ki bebekler ağlar. Büyümeye başladıklarında ise çok kısa tebessüm ederler ve büyüdükçe daha uzun süre gülebilirler. Hem de her şeye...
Ağlamak ise duygusaldır. Esasında hiç ağlamadan yaşamak insanlara ve milletlere has hayatın içindeki birçok şey nedeniyle bu dünyada mümkün olmayacak.
Çocukluğumdan hatırımda kalmış ve hala hayatta olabileceğini sanmadığım bir doktor ağlayan çocuklarını hastalık endişesi ile getiren annelere "Korkma sancısı yoksa ağlasın. Ciğerleri genişler" dermiş. Günümüz tıp değerlendirmesinde bu görüş geçerli midir bilemem ama o zamanlar bebeğin ağlamasından pek endişe duyulmazmış.
Bir de erkekler ağlamaz diye konuşulur. Neden ağlamasın ki? Bu ayıp veya yanlış değil. En iyisi gülmek elbette neşe veren moral veren zihni ve ruhu ferahlatan ne güzel şeydir gülmek...
Her insan gibi çocukluk gençlik okul ve iş hayatının koşturmacası arasında yılların nasıl geçiverdiğini yaşarken fark edemiyoruz. Tıpkı pazartesinin başlayıp hafta sonunun çabucak gelivermesi gibi... Bir bakıyorsunuz daha dün gibi hatırladığımız yıllar önceki şeyler geçivermiş de yetmiş yaşındasınız.
Bu kitapta çocukluğumun sevimli şirin komik hallerini doğduğum ve hep ziyaret ettiğim memleketimin kültür ve alışkanlıklarına ait tiyatro gibi işleri sokakta metroda çarşıda pazarda ve ziyaretlerde geçen sohbetleri gerçekleşmesi hiç mümkün olmayacak hayallerimi ve planlarımı moda yeni buluş ve eğlence merasim toplantı ve buna benzer yaşadığım birçok şeyi ve davranışlarımın mizahi yönlerini olmazsa da olur şeylerin yaygınlaşması hususundaki fikirlerimi kaleme aldım.
Öncelikle mizah amacı güdülen hikâyelerim arasında az da olsa duygusallığa da yer verdim.