Kökeni insanlık tarihi kadar eski olan "kölelik" hem kavramsal hem de hukuki olarak tartışılmıştır. Bu tartışmalar İslâm dininin doğduğu ve yayıldığı Orta Çağ'dan Yeni Çağ'a süregelmiştir. Çağdaş dünyada "kölelik" hukuki ve kurumsal olarak bulunmasa da olgusal olarak varlığını sürdürmekte; bilhassa insan hakları ve emeği gibi başlıklar gündeme geldiğinde derinlerden seslenmektedir.
Abbâsîler Emevîlerden büyük bir kitle halinde intikal eden ve kendi dönemlerinde de sayıları artan kölelerle büyük bir iş gücü potansiyeline ulaştılar. Azatlı olan ya da olmayan bütün köleler başşehir Bağdat ve çevresinde önemli gelişmelere öncülük ettiler.
Yazar Abbâsîlerin ilk yüzyılındaki kölelerin eğlence sektöründe de faaliyet gösterdiklerine özellikle refah düzeyinin arttığı bu dönemde hilafet sarayı başta olmak üzere saray ve konaklarda hizmetçi hatta odalık olarak cariyelerin alındığına muhtelif işlerde çalıştırılmak üzere de kölelerin bulundurulduğuna temas etmekte; böylesi bir vaziyet alan "kölelik" uygulamalarının suistimallere açık hale geldiğine ayrıca vurgu yapmaktadır.
Köle ticaretinin sıradan bir hâle geldiği bu dönemde insan ırklarının birbiriyle karışarak melez toplulukların rol almaya başladıkları görülmektedir. İşte köleliğin ticaretinin yapılır olduğu Abbâsîlerin ilk yüzyılında İslâm hukukunun ve ahlakının belli ilkelerinden sapmaların da yaşandığını göstermektedir.
Bu çalışmanın tarih disiplinine ait olmasının yanı sıra antropoloji sosyoloji psikoloji gibi beşerî bilimleri de ilgilendirdiği dikkate alındığında günümüz insanının özellikle de bilimsel tecessüs sahibi okuyucuların ilgisini çekeceği muhakkaktır.
Yazarın "tarihin kamburu" olarak da ifade ettiği "kölelik" konusundaki bu araştırması hem insanlık tarihinin serencamına hem de literatür kazanımı olarak araştırmacıların arşivine nicel ve nitel katkı sağlamaktadır.