Akademi kütüphanesinin yüksek kubbeleri altında o güne dek yazılmış hemen her şeyi bulmak mümkündü. Alnı kadar elleri de kırışmış kütüphane görevlisi bunca kitabın arasında en çok o yeşil ciltlilerin okunduğunu iyi bilerek her gün raflarını siliyordu. Nasıl okunmasın? Sözleri her zaman onu da büyülemişti:
"Gel benimle. Ormanların kuytularından çöllerin kavruk tepelerine çağlayan suların bembeyaz köpüklerinden yıldızların sessizliğine dağların ıssız patikalarından hanların hengâmesine uzanan bambaşka diyarların çağrısını işittiğin vakit yola koyulmak için nasıl da yanıp tutuştuğunu biliyorum. Kanatlanmak isteyen kalplerimiz cehennemin sefillerinden cennetin azizlerine uzanan bir yolun sefiri olmayı nasıl istemesin? Bu yolda nice tehlikeler vardır ki korkusu en tatlı uykuları kovalar. Öyleyse duracak mıyız? Asla! İnsanlar ne zaman karşılayacaklarını bilmedikleri sonun bir köşede oturunca daha geç ve daha makul biçimde geleceğini umarak neleri kaçırıyor bir düşünsene. Öylesi bir kum tanesi öylesi bir solmuş yaprak olmayı istemedim hiç. Öyleyse yollara düşmeli! Rüyalarımda dokunduğum hayallerimle dokuduğum bu kanatlar senin olsun. Sana anlatacak öyle çok hikâye biriktirdim ki... Tut elimi. Gel benimle."
-Şaman Hatıraları III. Cilt-