Modern yaşam her geçen gün daha da hızlanıyor. Ayrıca iletişim ve üretimde yeni teknolojilerin geliştirilmesiyle beraber zamandan daha fazla tasarruf ediyoruz. Ancak yine de tüm bu ilerlemelere rağmen hiçbir şeye vakit bulamayacak kadar yoğunuz. Bilhassa Batı toplumlarında bireyler her gün daha hızlı koşmaları gerektiği mecburiyeti altında yaşamlarını devam ettiriyorlar. Fakat bu koşuşturma bir amaca varmak için değil sadece kişinin bulunduğu konumu kaybetmemesi için sürdürülen bir yarış gibi görünüyor.
Bu kitap modernitenin temel unsurlarından biri hâline gelen bu "hızlandırılmış" yaşam biçimlerinin kaynağına iniyor ve bu yaşam biçimlerine ilişkin eleştirel olduğu kadar analitik bir çerçeve sunuyor. Kitap ayrıca bu türden "hızlandırılmış" bir yaşam biçiminin başta kişinin kendi öz-benliği olmak üzere kişiyi çeşitli yabancılaşma biçimlerine maruz bıraktığı iddiasında bulunuyor.