Kurdukları büyük imparatorluk çatırdamaya başlayıp Batı / Avrupa karşısındaki gerileme artık inkar edilemez hale gelince eski günlerine dönebilmek için karşısındakini düşmanını daha yakından incelemeye yönelen Türkler sonuçta 'Batılılaşmaya' karar verdiler. Artık 200 yılı geride bırakan 'Batılılaşma' süreci çağdaşlaşmanın modernleşmenin kendisinden başka bir şey değildi.. Öncelikle devletin tepesinde siyasi elitte egemen olan bu kavrayış asıl olarak devlet aygıtının ordunun ve bürokrasinin çağdaş olanaklarla yeniden örgütlenmesi eksenindeki reformlarla ilerlerken bir ölçüde topluma da nüfuz etti elbette. Tanzimat Islahat Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri Yeni Osmanlıları İttihatçıları Kemalistleri arkada bırakırken artık günümüzde AB üyesi olmaya dönüşen bu paradigmanın iktidardaki savunucusu ve uygulayıcısı eski İslamcı yeni 'muhafazakar-demokrat' bir partidir. Belki bu da bir paradoks olmaktan çok modernleşme sürecinin bir ironisi ya da bir başarısı olarak algılanabilir ama 17 Aralık 2004'teki AB zirvesinden hangi sonuç çıkarsa çıksın bu serüvenin bu yılın sonunda yeni bir aşamaya gireceği kesin.
Tarihin en büyük imparatorluklarından birinin bakiyesi kendi iradesiyle Batılılaşmaya karar veren bir 'büyük devlet' ve Batı'ya en çok yaklaşan en modern 'İslam toplumu' olan Türkiye'nin geldiği noktayı değerlendirip geleceğe ilişkin öngörülerde bulunmaya çalışmanın tam zamanıdır.
Bu derlemedeki makaleler de bunu yapmaya çalışıyor.