Ölümün soğuk yüzü vururmuş önce bir rüzgâr esermiş insanın yüzüne doğru. Bir yaz akşamından kalma serin bir
esinti tüyleri hafif dalgalandıracak kadar. Hafif kararan hava üstüne düşen sokak lambasının loş ışığı ilerideki sokaklarda havlayan köpek sesleri serin asfalt ve yüzüstü yatan koskoca bir adam. Ölmedi henüz ölmedi. Göğsü inip kalkıyor nefes alıp verdikçe. Sağ yanağı asfalta dayalı gözleri ileri bakarken sağ elinin işaret parmağında bir hareket. Yaşadığına dair ender işaretlerden bir tanesi. Aklı hâlâ başında bedenen teslim olsa da zihnen hâlâ kendinde. Aklı uzaklarda ulaşamadığı hiç dokunamadığı aylardır hasretini çektiği belki de bir kez daha göremeden gözlerini yumacağı yerde. Gözünden bir damla yaş düşüyor yere asfalttaki su birikintisine karışıyor düşen damla. Belki de hep gökyüzü ağlıyordu da biz bilmiyorduk diye geçirdi içinden. Ya da sevenlerin gözyaşlarıdır düşenler birikenler toprağa can verenler.
Aşktan vazgeçmek mi yoksa devam etmek mi her şeyi göze alıp...