Akşam yemeğinden sonra bahçeye tekrar göz gezdirmek için dışarı çıkacaktım. O sırada kapının çalındığını fark ederek ceketimi giyip kapıyı açtım. Işığın biraz gerisinde yüzüne gölge düşmüş bir kadın duruyordu. Başında çenesinin altından bağladığı küçük bir eşarp olan bu kadın ışığa doğru biraz daha yaklaştığında yüz hatları belli belirsiz oluyor hatırlarımda sis perdesinin ardında duran birini hatırlatıyordu. Kadın attığı adımlarıyla bana doğru iyice yaklaştı. Gözlerindeki buğudan tanımıştım. Bu genç kadın gözlerine baktığımda içimde bitmediğini anladığım gizli matemin sahibiydi. Dizlerim müthiş bir şekilde titremeye başlamış bedenimin artan sıcaklığıyla göğsümde oluşan sancı aldığım her bir nefesi perişan etmişti. Oysaki matemini çoktan tutmuş onu kalbimde en derinlere gömmüştüm. Asla hatırlamamak üzere geçmiş anılarımı bir bir terk etmiştim. Şimdi birlikte yürüdüğümüz yollarda üzerimize doğru savrulan portakal çiçeklerinin kokusu burnuma değmez mi? Birbirimize verdiğimiz sözlerin içinden geçen her bir kelime içimdeki yangıyı tekrar harlamaz mı? Peki ya Süreyya?