Sultan Naci sabahın alaca karanlığında idama giden bir mahkum gibi isteksiz ve ağır adımlarla ilerliyordu.
Şahide'nin tarifleri doğrultusunda ermişin dergahını bulmakta gecikmedi. Dergahın kapısında rastladığı uzun saçlı müritlerden birisi onu ermişin odasının önüne kadar götürdü. Biraz duraksayıp nedenini bilemediği üzerindeki çekincesini atmaya çalıştıktan sonra içeri giren Naci'yi odanın mistik havası sarıverdi hemen; engelleyemediği bir ürperti titreme kaplamıştı bedenini. Keskin bakışlarıyla ilk görüşte insanı etkileyen heybetli ak sakallı yaşlı bir adam kapının tam karşısındaki şiltede oturmuş kendisine bakıyordu. Naci;
-İşte bu "o" olmalı diye düşündü içinden.