Tarihin iki tarafı keskin bir bıçak olduğunun kötü ellerde nasıl zararlı neticeler verebileceğinin örneğini de Napolyon Bonapart'ın sömürmek gayesi ile gittiği Mısır'ı işgali sırasında beraberinde getirdiği "Yakın Doğu Toplumu ve Kültürü" kitabının yazarı bir Fransız araştırmacısının şu sözlerinde görmek mümkündür:
"Biz her İslâm ülkesinde İslâm öncesi kültürleri ortaya çıkarmak için toprağı kazdık. Tabiatıyla İslâm öncesi inançları Müslümanlara giydirmek mümkün değildir. Fakat çocuklarını İslâmiyet'le o eski medeniyetler arasında mütereddit kılmak bize yetiyordu."
İslam-dışı anlayışlar özellikle de ulusçu-şövenist akımlar tarihe kelimenin tam anlamıyla "kullanılacak" bir araç olarak bakarlar.
Ulusçuluk ya da kavmiyetçilik açısından tarihin ifade ettiği değeri Paul Valery şöyle nitelendiriyor:
"Tarih idrak kimyasının geliştirdiği en tehlikeli üründür... Tarih hayal ettirir halkları sarhoş eder onlarda yanlış hatıralar doğurur reflekslerini mübalağandırır eski yaralarını depreştirir onları istirahatlarında tedirgin eder onları büyüklüklerin ve zulmün taşkınlıklarına sevk eder ve milletleri kederli kibirli dayanılmaz ve anlamsız kılar. Tarih istenilen şeye hak verir."