"Gördüğünüz gibi sayın Bay Thomas Mann diye geçirdi aklından Bruno Drohobycz'de aklı başında olmayan tek kişi sizin taklidiniz değil. Kız kardeşimde çok daha erken başladı babam bu dünyayı aceleyle terk edip gitti ama daha ölümünden önce insanların hayvanların ve bitkilerin konuşmadan anlaşabildiklerine inandığı o ara âleme geçmişti zaten."
Biller'ın Türkçeye çevrilen ilk kitabı olan Bruno Schulz'un Zihninin İçinde Türkiye'deki okurların özellikle Tarçın Dükkanları adlı öykü derlemesiyle tanıdığı Polonyalı yazar Bruno Schulz'u merkezine alıyor. İkinci Dünya Savaşı ve Avrupa'yı kasıp kavuracak nefret dalgasının ayak seslerini duyup yaklaşan felaketi sezen Schulz kendini bodrum katına kapatarak Thomas Mann'a uzun bir mektup yazmaya başlar. Ünlü yazarın kitaplarının yurt dışında yayımlanmasına yardımcı olabileceğini ve böylelikle Drohobych'i terk etmek zorunda kalmayacağını uman Schulz'un mektubu rüya ve kâbus arasında gidip gelerek kaçınılmaz sonu imleyen içsel bir hesaplaşma halini alır. Maxim Biller bu novellayla insanlığın evrensel hikâyesini gerçeküstü öğelerle görkemli mitlere dönüştüren Bruno Schulz'un dünyasına eşsiz bir hayal gücüyle yeniden hayat veriyor.
"Bruno öğrencisinin kendisinden istediğini yaptı ve o zaman kulak kanalında çok ince bir tıslama ve ıslık sesi duydu. "Diyor ki" diye fısıldadı gri güvercin bu arada durmadan kemikli gagasıyla Bruno'nun kulak memesine dokunuyordu. "Sizin üzüntülü haliniz hepimize bulaşıyormuş. Diyor ki siz tanıdığı en korkak insanmışsınız bu yüzden de bizi belki de insanın yazabileceği en güzel kitaptan mahrum bırakıyormuşsunuz. Sizin karamsarlığınıza tahammül etmek mümkün değilmiş. Siz çok ama çok yaramazmışsınız..."