Avustralya'da yaşayan bizler tarafından yaşanmış düşünülmüş veya hissedilmiş duygu
düşünce ve anıları içeren bu yazılarımı sizler için kaleme almaya başladığım 13 Ağustos 1989
günü dışarısı oldukça soğuktu. Güney yarımkürenin kış aylarını yaşıyorduk.
Sydney'de yaz ve kış atmosferi devamlı denilecek bir nemlilik içinde... Havadaki ısının
artması veya düşmesi ile çabucak ısınıp soğuyan o yoğun memli atmosfer insanın üstüne
yapışıyor.
Bu ülkede yaşamayanlar için biraz garip gelebilecek olan bu anlatım yaşayanlarca iyi
bilinir... Hatta bizler gibi Kuzey yarımkürede dört mevsimi yaşamış olanlar bu iki hissi
birbirinden kolayca ayırdıkları halde ömrünü hep bu ülkede geçirmiş olan Avustralyalılar pek
bunun fakında değiller. İşte böyle bir havada bu iş için önceden hazırladığım odamda bu
satırları sizler için yazmaya başladım.
Yalnız şunu sizlerden özellikle rica etmeliyim: Ben bir yazar değilim ancak amatör bir
yazma heveslisi olabilirim o kadar. Ömrümün 1/3'ünü Avustralya'da Sydney'de normal bir
insan yaşantısı için gerekli olan izlenimler gözlemler ve kişisel araşrırmalarla geçiren sade bir
ev kadınıyım. Bu yüzden konuları çok uzun bir zaman kafamda gönlümde bin bir parçaya
ayırıp tekrar tekrar yaşadım.
Yaşanan her olayı ve geçmiş yılların içinde kalmış çeşitli izler bırakarak benden
maddeten uzaklaşmış her konuyu tekrar yaşarken acı tatlı gerçekleri bir kere daha gönlüme
sindirerek evirip çevirmek zor oldu.
Gereken hassasiyet ve hakkaniyet içinde olayların bendeki ve Avustralya'da yaşayan
diğer insanların mevcut halini ve gelecekte orada yaşanyacak yeni nesiller hakkında anne
babaların endişe ve izlenimlerini olduğu gibi sizlere sunmaya çalıştım.
Avustralya'daki Türk varlığı Büyük Türk Milleti'nin geleceği için de çok önemli olsa
gerek.