"Bedîüzzaman Said Nursî‛nin İlmî Şahsiyeti" adıyla neşrettiğimiz 1000 küsur sayfalık eserde 13 ilim dalı hakkında Risâle-i Nur Külliyâtından misâller vererek ve her ilimle alakalı her dilde temel kaynaklara mürâca‛at ederek bir ders kitabı kısalığında bölümler kaleme almıştık. Bu eseri okuyan ilim ve ihtisâs ehli arkadaşlar özellikle Sarf Nahiv ve Belağat İlimleri bölümlerinin ayrı bir kitap şeklinde yayınlanmasını istediler. Biz de "Risâle-i Nur Külliyâtından Misâllerle Sarf Nahiv ve Belğat İlimleri" ünvânıyla bu eseri derledik. Bu İmam-Hatip Okullarında İlâhiyât Fakültelerinde ve hatta Medreselerde ders kitâbı olabileceği gibi Risâle-i Nûra vâkıf olmak isteyen Nur Talebeleri için de bir rehber kitap olabilir. Kitap üç bölümdür:
Birinci Bölüm; Sarf İlmidir. Arapça'da kaç çeşit kelime bulunduğunu bunların çekimlerini ve icabında nasıl yapılacaklarını bildiren ilme sarf yahut tasrîf ilmi denildiğini biliyoruz. Hatta diyebiliriz ki sarf ilmi üç çekim üzerine kuruludur: Birincisi bir tek masdardan üretilecek olan 24 çeşit kelimedir ki emsile-i muhtelife diye bilinir ve Emsile isimli kitap bunu anlatır. İkincisi fillerin temel kalıpları demek olan bâblardır ki Binâ adlı eser tamamen bununla alakalıdır ve 35 bâb vardır. Üçüncüsü ise fiillerin gâib muhatab ve mütekellime göre çekimleri; isimlerin ise müfred tesniye ve cemi' olarak müennese ve müzekkere göre yapılmasıdır.
İkinci Bölüm; Nahiv İlmidir. "Sözlükte "yönelmek izini takip etmek" anlamındaki nahv kelimesi isim olarak "yön taraf yol" ma'nâsına gelir. İsimlendirmeye dair rivayetlerin çoğuna göre gramerin sentaks kısmına bu adın verilmesinin sebebi Hz. Ali'nin kelime çeşitleriyle tanımlarını kapsayan bir sayfayı Ebü'l-Esved ed-Düelî'ye verdikten sonra "Bu yola girerek ilerle" (Ünhu hâce'n-nahve) demesi veya Ebü'l-Esved'in gramerle ilgili bazı düşüncelerini belirtip öğrencilerine Hz. Ali'ninkine benzer bir ta'lîmât vermesidir. Nahiv konusunda üzerinde durulması gereken en önemli kavramlardan biri i'râbdır zira i'râb bu ilmin özünü teşkil eder. Ebü'l-Esved'in Kur'an'ın i'râb edilmesi faaliyetinin hemen arkasından Hz. Ali'nin yol göstermesiyle nahiv ilminin temelleri atılmıştır.
Üçüncü Bölüm; Belağat İlmidir. "Sözün fasih ve açık seçik olması" anlamında masdardır. Bazı kaynaklar bunu "ulaşmak; olgunlaşmak erginlik çağına varmak" ma'nâsındaki bulûg kelimesiyle ilgili görüyorlarsa da bab ve masdar değişikliğinden dolayı bu anlam isabetli görülmemektedir. Terim olarak ise biri "meleke" diğeri "ilim" olmak üzere iki ma'nâda kullanılmıştır. Batı dillerinde meleke anlamında belâgata karşılık Zloquence ilim anlamında da rhétorique kelimeleri kullanılmaktadır. Meleke olarak belâgat sözün fasih olmakla beraber yer ve zamana yani muktezây-ı hale uygun olmasıdır. Diğer bir söyleyişle bir fikrin sözlü veya yazılı olarak yerinde yeterince ve zamanında ifade edilmesidir. Belâgat insanda doğuştan var olan bir melekedir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de "O insanı yarattı ve ona beyânı (düşündüğünü açıklamayı) öğretti" (er-Rahmân 55/3-4) buyurulmaktadır."
"Belâgat mukteza-yı hale mutabakattan ibarettir. Kur'an'ın muhatabları muhtelif asırlarda mütefavit tabakalardır. Bu tabakalara mürâaten muhavere ve mükâlemeyi o asırlara teşmil etmek üzere çok yerlerde tamim için hazf yapıyor; çok yerlerde nazm-ı kelâmı mutlak bırakıyor ki; ehl-i belâgat ve ulûm-u Arabiyece güzel görünen vecihler ihtimaller çoğalsın ki her asırda her tabaka fehimlerine göre hissesini alsın."