2022 yılının ilk yarısını geride bıraktık. Dünyada otoriter rejimler ve faşist eğilimlerin yaygınlaştığı iktisadi ve siyasal kriz ortamında Türkiye'de parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri atmosferine giriliyor. Macaristan seçimlerini altı partinin birleştiği muhalefetin karşısında Orban Fransa seçimlerini ise radikal sağı güçlendiren bir sürecin sonunda Macron kazandı. Yirmi birinci yılını tamamlayacak AKP hükümetleri döneminde uygulanan neoliberal program dünyadaki örneklerine paralel olarak kamu alanını neredeyse tamamen çökertti; bu çöküntüyü yaratan burjuvazi her zamanki gibi iflasın eşiğindeki kamu bütçesinden kapabildiğini kapma peşinde. Bu yağma rejimi içinde emekçi sınıflar bölüşüm ilişkilerinde cumhuriyet tarihinin belki de en kötü durumunda. Kurumsal yapıların dağıtıldığı ve gücün Saray'da merkezileştiği rejim içinde devlet güçleri ile mafya ve sermayenin daha çok iç içe girdiği ve çatışmaların daha görünür hale geldiği yeni bir dönem içindeyiz.
Bu sayımızda yeni bir gerilim hattı olarak inşa edilen Türkiye'de özellikle kitlesel mülteci göçünün ardından alevlenen ve pogromlarla ülkenin birçok yerinde harekete de geçen ırkçılığı ele alacağız. Editörlüğünü Doğuş Sarpkaya ve Erdem Türközü'nün üstlendiği dosyada ırkçılığı hem kökensel hem de neoliberal kapitalizmde aldığı biçimle ele almaya çalıştık. Çerçeve yazıyı kaleme alan Doğuş Sarpkaya antropolojinin ve biyolojinin kullanıldığı ırkçı yaklaşımlardan günümüze kadar gelişen ayrımları akıcı biçimde ele alıyor. Ardından Barış Ünlü ile Dinçer Demirkent'in yaptığı söyleşide ırkçılığın ABD'deki seyrini ve işleyiş bağlamlarını okuyacaksınız.