James Welch 1889 yılında Vahşi Batı gösterisiyle Paha Sapa'nın vahşi topraklarından Marsilya'ya giden Atılgan Geyik'in akıl almaz serüvenini anlatan Kızılderilinin Şarkısı'nda çağdaş Kızılderili edebiyatının kendine mesele edindiği en can alıcı sorunun etrafında dolanıyor: İki kültür arasındaki o derin yarıkta nasıl yaşanır? Bu serüvende Eski Kıta-Yeni Dünya ayrımını bile bilmeyen gerektiğinde kendi insanlarının yanında gerektiğinde karşısında yer alan asi bir Kızılderili'ye eşlik ederken kimlik aidiyet dil aşk yalnızlık aile özgürlük temalarına da bakıyoruz. Geçmişle gelecek; kahramanımız Atılgan Geyik'in Paha Sapa'daki Kızılderililer arasındaki hayatıyla Fransa'nın bürokrasisine takılıp orada adeta bir hapis hayatı yaşarken olayların akışıyla beklenmedik ölçüde değişen kaderi anlatıda iç içe geçiyor. Welch derin bir kültür şoku hikayesi anlatarak bizi şimdiye kadar kovboy filmlerinden çizgi romanlardan ve coğrafya dergilerinden tanıdığımız Kızılderili imgesinden uzaklaştırıyor. Atılgan Geyik dilini âdetlerini dinini bilmediği yabancı bir ülkede kendisine bütünüyle yabancı bir kültüre hapsolmuştur. Üstelik yerinden olma tecrit edilme kâbusundan kurtulmak için gerekli kaynaklardan da yoksundur. Onu dışlarken kendi kurallarına göre yargılamayı da ihmal etmeyen bir toplum karşısında savunmasız kalan neredeyse "görünmez" kılınan bir yabancıdır. "Öteki" ne yaşama hakkı tanımayan bir zihniyet karşısında takatsız kalmıştır.
Bir yerde kök mü salmalı yoksa özgür ruhlu bir gezgin mi olmalı? Geçmişiyle geleceği kendi kültürüyle karşı karşıya kaldığı yeni kültür yitirdikleriyle kazandıkları arasında bir seçime bu soru eşliğinde zorlanan Atılgan Geyik'in yüreğinin derinliklerinden kopup gelen şarkı içinize işlerken Kızılderili edebiyatının kilometre taşlarından biri de dağarcığınızda yerini alacak.