"Pencerenin önü her zamankinden daha soğuk bugün. Artık bu geniş pencerelerin önünde fazla oturamıyorum. Kış geliyor da ben ne zamandır yazları da üşüyorum. Hava karanlık ve gri yine. Yağmur bulutlarda asılı. Sütten kesilmiş meme gibi şişkin bulutlar. Gökyüzü gülmüyor martılar gülmüyor insanlar gülmüyor. Şehir gülmüyor artık derinlerden gelen çığlıklar kulaklarımı sağır ediyor. Feryat figan insanlar şehir denen döngünün kısırlığında mahkum. Mesai denen zorbanın karın tokluğuna çalışan müritleri. Hoş çoğunun karnı da doymuyor artık ya söz gelişi işte. Şehir top yekun harekette lakin bulutlar hareketsiz yağmur kana karışmaya isteksiz...
...
Şimdi sessiz olma zamanı.
Gri buluta değil arkasındakine bakma merak etme bulutla bir olma zamanı. Griliğin içinden fokstrot yaparak gelen kuşları izleme zamanı. Şimdi yalnız sessizliğin sesini dinleme zamanı. Öyle gürültülü ki hayat kendi sesimizi kaybettik çoktandır. Şimdi sessizlik içinde kendi sesini bulma zamanı."
Tijen Özer bu kitabında yalnızların ve zaman zaman da olsa yalnız hissedenlerin öykülerini anlatarak onların sessiz kalplerine tercüman oluyor. Her insanın er ya da geç hayatının bir yerinde yalnızlıkla yüzleşeceği gerçeğinden yola çıkarak ve insanın kendi özüyle ancak kendi yalnızlığında buluşabileceğine olan sarsılmaz inancıyla yorgun ruhları tüm ağırlığına zorluğuna ve dışlanmışlığına rağmen yalnızlığı kucaklamaya yalnızlığın sessizliğinde dinlenmeye ve kendini yalnızlıkta bulmaya davet ediyor.