İnsanlık tarihine dikkatlice baktığımız zaman onun her zaman ve her devirde bir güce itaat ettiğini boyun eğdiğini görmekteyiz. Bu bazen gerçek mabuda bazen de sahte ilahlara olmuştur. Ama bir hakikat ki ibadet etme kullukta bulunma duygusu hep var olagelmiştir. İnsanların fıtrat üzere yaratıldığını insanın insan olma yönüyle asıl fıtratı yaratıcısına boyun eğmek olduğunu şu ayet açıkça ortaya koymaktadır. "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." buyurulduğu üzere insanın görevi Allah'a kulluktur. Dinsizlik fıtrata aykırı bir durum olduğu gibi Allah'tan başkasına tapmak da öyledir.
Gerek klasik kaynaklarda gerekse günümüz eserlerinde tövbe ile istiğfar kavramları birbirine karıştırılmakta ve çoğu kez de birbiri yerine kullanılmaktadır. Hâlbuki tövbe ve istiğfar kavramları her ne kadar birbiri için olmazsa olmazlardan ise de birbirinden farklı iki kavramdırlar. Kur'an-ı Kerim de bunun böyle olduğunu bize göstermektedir. Ayrıca tövbe ile ibadet kavramları arsında da ciddi bir ilişkinin olduğu Kur'an'da "tövbe edin" ifadesinden sonra "Salih amel işleyin" gibi pek çok ayette açık bir şekilde görülmektedir.