Hasan köşeyi dönünce mendilci Mesut geride kalmıştı. Keşke her şey bu kadar basit ve ucuz olsaydı. Bütün kirleri bir ayakkabı boyası veya bütün bir geçmişi bir kâğıt mendil ile temizleye bilseydik. Oysa hayat her an bir yerlerden önümüze çıkıyordu. Her köşe başında bir yaşam yaşamak uğruna bedenini soğuk kaldırıma sermişti. Açık hava müzesi gibi yaşanan ucuz yaşamlar art arda dökülen ucuz insan kırıntıları sergileniyor ve geride derin izler bırakıyordu. Her bir satıcının bağırışında son bir nefes daha tükenmiş oluyordu. Oysa farkında olmadan sokak ortasında günün en işlek saatinde ve herkesin gözü önünde çok şeyler son buluyordu. Yaşamak sandıkları geçmişleri her gün yenilediği ipi ile yeni bir ölüme yol açıyordu. Yarım ekmek arasına sıkıştırdıkları mutlulukları üşümesin diye kaç gece soğuk nefeslerinde ısıttılar. Sonra mahcup ve solgun tebessümleri kirlenmesin diye nasıl da gizliden gizliye iç ceplerine koydular. Buralarda duyguların ilk sahipleri çok zaman önce ölmüşlerdi. Bu arka sokaklarda yeni olan ne varsa fabrika hatası defolu ürün gibiydi.