Bu çalışma klasik modern/post-modern biçimindeki standart şemanın ötesinde sinema sanatının kompleks yapısının görünebilirlik ve düşünülebilirlik koşullarını oluşturmayı amaçlıyor. Bir yandan Bazin ve Deleuze'ün diğer yandan Epstein ve Godard'ın ayni sinema sanatıyla ilgili teorilerindeki klasik/modern ikilemi içindeki karşıtlıkları vurgulayarak; bu çelişkilerin aslında sinemanın "paradoksal bir sanat" olmasından kaynaklandığını gösteriyor. Bu bağlamda yazar Jacques Ranciere'in Fable cinematographique (Sinematografik öykünce) adlı eseriyle sinemanın ayni zamanda hem Aristotelesçi bir "klasik" anlatı rasyonelliği taşıyan hem de Godard tarzı "modern" bir duyulur "ikon-imaj" gücüne sahip kompleks bir yapı olduğunu temellendiriyor.
Yazar bu paradoksal yapının Wolter Benjamin'in sinemayı mekanik bir "yeniden-üretim" (reproduction) sanatı olarak değerlendirmesini geçersiz kıldığına dikkat çekmekle kalmıyor. Aynı zamanda sinemanın bu (Griffithçi klasik hikaye anlatma mantığı ve Epstein tarzı fikirlerin ışıkla doğrudan pelikül üzerine yazmanın ayrıksı modern gücünden oluşan) paradoksal yapısını Arthur Danto'nun savunduğu "sanatın tarihselliğinin sonu" şeklindeki Hegel türevi tartışmalara da bir yanıt olarak görüyor. Çünkü bu çalışma Tarih'in sanat yapmadığını ve herhangi bir gelecek sözü vermediğini; tersine Homeros'un destanlarında dramatik şiirin bir halk yaratması gibi radikal sanatsal operasyonların bir tarihsellik ve gelecek perspektifi oluşturduğunu düşünüyor.