Faşizmi belirli bir tarihsel döneme özgü kriz konjonktüründe spesifik unsurların doğurduğu bir ideoloji olarak tarihsel bir kesite indirgeyerek analiz etmek naif bir bakış olur. Dünya tarihinde ekonomik krizlerin ve siyasal alanda hegemonya krizlerinin tekrarlanabilirliği düşünülürse faşizm hayaletinin tekrar ortaya çıkmayacağına dair bir inanç beslemek fazla iyimserlik göstergesi olur. Neo-faşizm üzerinden uluslararası konjonktürde yaşanan hareketlenmeler tam da klasik faşizm literatürünü Nazizm gibi travmatik diyebileceğimiz tarihsel tecrübeyi daha dikkatli okumak gerektiği noktasında entelektüel hassasiyetleri canlandırmaktadır. Nazizm okuması faşizmi praksis olarak analiz etmeye imkân verir. Nazizm'in doğuşu iktidara geliş süreci sınıfsal arka planı hukuk ile ilişkisi antisemitizm ve ırkçılık üzerinden şekillenirken modernitenin kavramları ile kurduğu gerilimli ilişki Nazizm'in hegemonyasını inşa eden kitle psikolojisine özgü dinamikler faşizmin arkeolojisini ortaya koyarken ufuk açar. Büyüsü bozulan dünyanın bütünlüğünü sürekli yeniden inşa etmeye çalışan modernleşmeci zihniyet çok yönlü kriz konjonktüründe bütünlüğün inşası bir yana Nazizm ile kitlelerin nasıl bir hezeyan sergileyebildiğini göstermiştir. Faşizm ile kitle psikolojisi okumaları ve Nazizm'in psikodinamikleri psikanalitik okumaların gerekliliğini de gözler önüne sermiştir. Bu çalışma faşizmin beslendiği farklı dinamikleri ve psikanalitik mekanizmaları tartışmalarını dikkate alarak bu alandaki eleştirel bilincin canlı tutulması gereğini hatırlatma ihtiyacından doğmuştur. Siyasal hareketlerin ideolojik ve konjonktürel dönüşümler bağlamındaki analizleri metodolojik olarak disiplinlerarası incelemelerin de önünü açacaktır. Radikal bir siyasal hareket örneği olan Nazizm konusunda çok sayıda soru olduğu gibi cevap arayışları da devam edecektir.