Öfkeyle kapatıyorum telefonu. Birkaç adım ötemde vestiyere dayanmış bir yandan yüzündeki boyaları düzeltip bir yandan konuşmamızı dinleyen kadın elindeki küçük aynayı çantasına atıp yanıma doğru gelirken acı bir gülümsemeyle bakıyor yüzüme. Dudaklarında buruk bir gülücük;
"Terkeden ve terkedilen aşıklar gecesine hoşgeldiniz" diyerek elini uzatıyor; "vestiyerle tuvalet arasında birbirimizin sırlarını öğrendiğimize göre tanışabiliriz artık; adım Münevver."
İki sıra inci kolye boynundan göğsüne doğru kayarken göğüslerinin arasına inen 'v' yakanın birleştiği yere taktığı üzeri parlak taşlarla süslü gümüşi Osmanlı tuğrasına takılıyor gözüm. Dudaklarının saydam pırıltısıyla teninden yayılan koku; sıcaklığı avucumun içine yayılan yumuşak elin sahibine doğru çekiyor beni. "Hoşbulduk" diyorum gülümseyerek "terkeden terkedilen aşıklar gecesine merhaba."