Puduhepa Kadeš savaşını takiben (MÖ 1273) o zamanlar de facto ikiye bölünmüş olan Hitit devletinin Orta Anadolu'da kalan kısmına prens vali veya küçük kral olarak hükmeden prens III. Hattušili ile evlendikten sonra hem kocasının hem de onun yerine geçen üvey oğlu kral IV. Tuthaliya'nın saltanatları boyunca yaklaşık 40 yıl süreyle (1273-1233) Hakmiš ve o zamanlar "Gümüşkent" de denen Hattuša'da ana kraliçelik yapmış aşırıya kaçan anayanlılığıyla dikkat çeken Huri kökenli bir kadındır. Memleketi Lawazantiya Hurri ülkesi toprakları içindeydi. Babası Pentipšarri orada Tanrıça IŠTAR'ın hizmetinde çalışan sıradan bir din görevlisiydi. Hurrilerin özellikleri anayanlı olmalarydı. Dolayısıyla Puduhepa'nın evliliği ister istemez boyutları zaman zaman saray dışına kadar taşan bir "kültür çatışması"na da dönüşüyordu. Gelin olarak gittiği o yabancı ve tutucu ülkede hem kendisini hem de birçok kimseye acayip gelen düşünce ve eylemlerini kabul ettirmesi elbette hiç kolay olmamıştır ama büyük bir gayret ve hevesle yürüttüğü reformların devlet idaresinde toplum yapısında veya dinde getirdiği yeniliklerin uygulanması bir tarafa o ana dek adı bile duyulmamıştı. Elbette kendisini kabul ettirebilmesi için bir yandan kocasının otoritesine sığınırken diğer andan onu yıkması gerekiyordu. Hititler şimdiye dek her ne kadar Hurri ve yerli Hatti kültürlerinin etkisiyle bir nebze törpülenmiş olsalar da Hint-Avrupa kökenli genetik huy ve alışkanlıklarında inatla ve tavizsizce direniyorlardı. Hatti'de kocasının otoritesini yıkarken kendi bulduğu bir yöntem kullandı.Ta çocukluğundan beri çorlu ve marazlı birisi olan Hattušili'yi düpedüz bir hypochondriac (hastalık kuruntusu) yaptı. Böylece onu neredeyse vesayeti altına alabilmişti. Ancak bundan sonra tarihte ilkler arasına girecek büyük işler peşine düştü. Günümüzde kadının ulaştığı daha doğrusu düştüğü durum açısından bile bakıldığında bundan 3250 sene önce Anadolu'nun tam ortasındaki topraklarda böyle bir kadının yaşamış olduğunu görmek ibret vericidir ve öğrenilecek dersler pek fazladır. Ama Pan-Anatolistlerin arzu ettikleri gibi o dünyanın veya Anadolu'nun "ilk feminist"i olmasa eylemleri ve düşünce ürünleri sonraki dönemlere hiçbir etki yapmamış olsa bile bir yıldız gibi yanıp sönmüş birisi olarak kendi yaşadığı dönem ve şartlar içerisinde değerlendirildiğinde sıra dışı şahsiyetler arasında yer alır.
Kitap bilinen tüm yönleriyle bir prelüt olarak Eski Anadolu kadını ve Puduhepa'nın hayatını anlamak olayları açıklamak ve anlatmak için yazılmıştır. Bir başka ödevi de kitabın içinde açıklanan nedenlerden ötürü Puduhepa'ya yakın ilgi duyan ve neredeyse onu "Anadolu Kleopatra'sı" ilân etmek isteyen Türk toplumunda kendisini gösteren yalan yanlış bilgileri düzeltmektir. Eser yazılırken tüm mevcut belge ve bilgiler filoloji arkeoloji ve tarih açısından büyük bir titizlikle derlenmiş araştırılmış değerlendirilmiş ve en önemlisi tarih yazıcılığının en temel ilkelerinden birisi olan kaynak kritiğinden geçirildikten sonra kullanılmıştır. Modern literatürde Puduhepa ile ilgili görüşler de benzer tenkit süzgecinden geçirilmiştir. Sadece kendisini ilgilendiren olayları değil coğrafyası dâhil onun etrafındaki tüm olay ve oluşumları araştırma ve aydınlatma çabaları o kadar uzun yıllar önce yaşamış bu tarihî şahsiyeti canlandırmayı ona gerçekten et kan ve ruh vermeyi ve ortaya çıkan sonuçları okuyucuyla paylaşmayı sağlamıştır. Aksi halde Puduhepa tarihî gelişim içinde tek başına değerlendirilemez; o uzun bir zincirin halkalarından biridir. Bu bakımdan kendisine gelinceye kadar ta prehistorik çağlardan başlayarak kadının ve kadınlığın gelişmesi de ayrıntılarıyla onceleme alanı içine sokulmuş böylece Puduhepa daha geniş ve açık bir tarihi çerçevenin içine oturtulmuştur.