Beden Asla YalanSöylemez'in yazarından
"Çocuklukta maruz kalınan çok yoğun acımasızlığın şiddetli olduğu hemen hemen hiç fark edilmez. Bu genellikle çocuk yetiştirmenin gayet olağan bir parçası olarak kabul edilir. Çektiğimiz acının aşırı derecede -genellikle tamamen- inkar edilmesi sadece bize yapılan yanlışların kabullenilmesini engellemekle kalmaz. Her şeyden önce küçük çocuğun ceza korkusuyla bedeninde bastırması gereken öfkesini de yok eder. Anne babalar korkudan onurlandırılır yetişkin çocuk tüm yaşamı boyunca onların anlayışını ve sevgisini bekler böylece terk edilme korkusunun hüküm sürdüğü bir bağlanma modeli içinde sıkışıp kalır. Bağlanmaların gerçek duyguların yokluğuna bağlı sonuçları zihinsel ve fiziksel bozukluklar ile yaşam doyumunun ve mutluluğun bastırılması ve feda edilmesidir."
Duygularımız ile bedenlerimizin kaydettikleri ve ezelden beri içselleştirdiğimiz ahlak kurallarına uymak için hissetmek istediklerimiz arasındaki çatışmayı ele aldığı Beden Asla Yalan Söylemez ile tüm dünyada ses getiren Alice Miller Öfkeden Cesarete'de okurlarının kendisine yönelttiği sorulara yanıt veriyor. Duyguların iyileştirici ve özgürleştirici gücünü bir kez daha ortaya sererek bastırılmış öfke ile kanser gibi fiziksel hastalıklar arasındaki bağlantıyı istismardan kurtulan birçok kişinin uyuşturucuya veya suça yönelme sebeplerini ya da aileleri nesiller boyu zulme mahkum eden döngüyü araştırıyor. Dini inancın çocuk istismarı üzerindeki etkileri terapötik topluluğun gerçeği inkar etmesi ve antidepresanlara bağımlılık gibi çok tartışılan teorilere ışık tutarken kuşaklararası süren psikolojik ve fiziksel mirasa değiniyor.