Türkiye'de düşünce kuruluşlarının varlığı nispeten uzun bir geçmişe dayanmakla birlikte bu oluşumlar için "düşünce kuruluşu" ya da "think tank" gibi kavramların kullanılmaya başlanması ancak 1990'ların ortalarından itibaren mümkün olabilmiş kapsayıcı çatı bir tanımlamanın kurumsallaşma sürecinden çok daha sonra ortaya çıktığı görülmüştür. İsmail Soysal; DPE SİSAV ve OBİV için 1993 yılında "think tank" ifadesini kullanırken Seyfi Taşhan ilk kez 1994 yılında DPE'yi tanımlarken "think tank" ifadesini kullanmıştır. Elde edilen bulgulardan İKV'nin; Avrupa Birliği ile ilişkilerin tüm tarihsel sürecini içeren canlı bir kütüphane niteliğinde olduğu ESAM'ın ise 'bir okul niteliğinde' faaliyet yürüterek pek çok ismi siyasete kazandırdığı görülmüştür. Çalışmada DPE'yi en özel kılan doğrudan dış politika adıyla kurulan Türkiye'nin ilk düşünce kuruluşu olmasıdır. Söz konusu dönemlerde bu kuruluşlar merkezi hükümet ile yakın iş birliği içinde hareket etmiştir. Hatta bunlardan SİSAV bir dönem adeta bir devlet kuruluşu gibi hareket etmiş darbe sonrası Avrupa kurumları ile ilişkileri düzeltme misyonu üstlenmiştir. Darbe sonrası milletvekili heyeti gönderilemediği dönemde SİSAV mensuplarından oluşan bir heyet Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) toplantılarına katılarak Türkiye'yi temsil etmiştir. Aynı zamanda bir 'halkla ilişkiler' ve 'kamu diplomasisi' misyonu üstlenen düşünce kuruluşları her ne kadar kendilerini bağımsız ilan etseler de dünyada olduğu gibi Türkiye'de de düşünce kuruluşlarının kahir ekseriyetinin bir ideolojiye siyasi partiye veya sermaye grubuna yakın durduğu görülmüştür. Bu kitabın muhteviyatı geçmişten günümüze gelinen nokta için bir tespit niteliğinde olurken aynı zamanda bir gelecek perspektifi sunmayı hedeflemiştir.