"İnsanın beklediği yeni dünya tarihin tinselliğini insanın grup-varlığını milleti ve devleti reddederek kurulamaz. Batı modernciliği böyle bir sevdaya kapılandığı için devrimci barutunu tüketmiş postmodern kaosa sürüklenmiştir. Her ne kadar bugün savunulmaz görüntüler sergilese olgunluktan ve ideal olandan çok uzak olsa da tarihin tinselliğini insanın grup-varlığını milleti ve devleti savunan değerler Batı-dışı dünyadadır; kendi aydınları tarafından keşfedilmeyi ve tıpkı Batılı değerler gibi restore edilmeyi beklemektedirler.
Bizim demokratlığımız finans kapital oligarşisinin dünyaya yeni bir düzen verme çabasını kabullenerek toplumları sermayenin kazanma hırsına terk etmekten yana değildir; demokrat olmak ekonomik konumları ne olursa olsun bütün vatandaşları karşısında gerçekten eşit oldukları bir hukuka ve tarafsız-meşru bir güç kullanma hakkına sahip bulunan bir devleti toplumsal tinin vazgeçilmez bir üst ifadesi olarak benimsemek demektir. Bizim için liberal olmak ise devlet ve sermaye örgütleri de dahil olmak üzere nereden gelirse gelsin zulme karşı olmak bireysel özgürlüğü ve onu düşüncede davranışta ve pazarda var kılacak vasatı üstün tutmakla eş anlamlı ve sınırlıdır. Liberal olmak bazı bireylerin kendini gerçekleştirme potansiyelleri adına ekonomik gücü ele geçirmelerine ve diğerleinin yerine "Nasıl bir hayat?" sorusuna cevap verme hakkına sahip olmalarına imkan veren bir tavır alış olarak ele alınırsa aslında liberal ütopyanın ilkelerine daha baştan ters düşen yeni bir tür despotizmin ideolojisini savunmaktan başka bir şey yapılmış olmayacaktır"