Bir taraftan dünyanın en güçlü devletlerinden biri olan 'Muhteşem Osmanlı'... 'Yedi evliya gücünde' padişahlar... Tarih olmaktan uzaklaşarak destanlaşan anlatılar... Doğruluğuna iman edilen rivayetler... Diğer taraftan bunları tamamen reddeden inkârcı tavırlar ideolojik tutumlar... Hayalin ve nefretin rengine bürünmüş anlatımlar... Peki ya bunların üzerini örttüğü gerçekler?
Osmanlı'yı zaaflarıyla ve güçlü yanlarıyla kabul ederek 'olmuşu' olduğu gibi anlatma yolunu tutan bu eser 'abartılı övgü' veya 'ölçüsüz yergi'den uzaklaşıp düşünce ufkumuzda yeni bir pencere açıyor. İnsanı merkeze alan tavrı ve akademik referanslarıyla okurlarını gerçeğin peşinde yeni bir yolculuğa davet ediyor. Her kovboy hikâyesinin bir de Kızılderili versiyonu olduğunu fark etmemizi sağlıyor.
Gerçeğin üzerini örten yalanlara yanılgılara geriye doğru ideolojik okumalara karşı bu eser; akıl bilgi ve şüphe rehberliğinde yeni bir pencere açıyor bize. İdeolojik genellemelerin uzağında insanı zaaflarıyla ve erdemleriyle bir bütün olarak gösteren bu pencerenin daha az heyecan vadetmediği sözünü verebiliriz.