Muhammed dinin olduğu gibi devletin de başıydı. Aynı anda hem Sezar hem de Papa'ydı. Ama Papa'nın gösterişleri olmadan Papa Sezar'ın lejyonları olmadan Sezar'dı. Güçlü bir ordusu muhafızları sarayı ve sabit bir geliri olmaksızın bir insanın gerçek bir ilahî hakikat tarafından yönlendirildiğini söylemeye hakkı varsa o kuşkusuz Muhammed'di. Çünkü gerekli destek ve vasıtalar mevcut olmadığı halde bütün güce sahipti. O unvan ve törenlerin şâşâlı boş işlerin ve saray görgü kurallarının mağrur tevazuunun çok ötesindeydi. Soydan kral olanlar ve soylu bir ailede doğan prensler için bunlar hayatın nefesi gibi doğal şeylerdi. Fakat daha iyi bilmesi gerekenler hatta kendi kendini var etmiş hükümdarlar ve zamanının önde gelenleri bile -Sezar Cromwell Napolyon gibi- allı pullu cazibelere karşı koyamadılar. Muhammed elindeki gerçeklikle yetinir güç kisvesine bürünmeyi önemsemezdi. Onun özel hayatının sadeliği sosyal hayatıyla uyum içerisindeydi. Buhari şöyle rivayet eder: "Allah ona yeryüzünün hazinelerinin anahtarlarını teklif etti ama o kabul etmedi."