Çocukların ikisi de nihayet uyumuştu; o da sabahtan beri yapmaya çalıştığı şey olan yazmaya dönebildi nihayet. Aldı eline kara kaplı kareli defterini. Derin bir iç çekip kaldığı sayfayı açtı gözlerini kapatıp önceki yazdıklarına dokundu adeta sayfayı okşayarak. Böyle yaparak yazdıklarını bir tür süzgeçten geçiriyor hem neye iz düştüğünü hatırlıyor hem kendi kendini bu eyleme yürekten katılmaya davet ediyordu.
Yarattığı kurgu dünyasında kendi özel hayatındaki sıkıntıların da yansıması vardı elbette. Her ne kadar iki dünyayı birbirinden ayrı tutmaya çalışsa da bazı yerlerde ikisinin iç içe geçmesini engellemek imkânsızın ötesindeydi. Ancak yine de iyi durumdaydı; bazı yazar arkadaşlarında tam tersi gözlemlenebiliyordu ki esas tehlikeli olan da buydu; yani kurgu dünyalarının gerçek hayatlarına karışması... Her ne kadar gerçek dünya acımasız olsa da gerçeklerde yaşamayı sanrılarla yaşamaya yeğlerdi.
Çabucak bir göz gezdirdi son yazdığı cümleye; uygun birkaç olası devam cümlesi kurdu kafasında ve...
***
Aycan Keskin'in İnci ve İstiridye'den sonra ikinci romanı Siyah Bahar. "Gerçek ile kurgu"nun iç içe geçtiği bir aşk'sızlık trajedisi dahası "tek eşliliği beceremeyenler"in kurdukları ailede bir'den fazla mutsuz (kadın erkek çocuk ve yakın çevre) insanın oluşturduğu "eksik" bir dünya...
Umut mu? Var elbette... İnsanın onsuz bir yere gidemediği hatta adım bile atamadığı yaşamı ayakta tutan müthiş bir gizil potansiyel...